Ramazan denince aklıma hep çocukluğumdaki o büyülü günler gelir. Şimdiki gibi hızlıca gelip geçen, ekranlardan takip edilen bir ay değil; sokaklarda, sofralarda, gönüllerde hissedilen bir Ramazan yaşanırdı o zamanlar.
İftar vakti yaklaşırken sokaklar sessizleşirdi. Herkes evinde, ocakta kaynayan çorbanın, fırında pişen pidelerin kokusuyla sabırla beklerdi ezanı. Annelerimiz telaşla sofrayı kurar, babalarımız mahallenin fırınından aldığı sıcacık pidelerle eve dönerdi. O pideler ki, üzerine biraz tereyağı sürüldüğünde mis gibi kokar, her lokmada insanın içini ısıtırdı.
Top atışıyla yankılanan iftar vakti, tüm mahallede bir huzur dalgası estirirdi. Önce bir hurma ya da bir yudum su, ardından dualar eşliğinde yemeğe başlanırdı. O sofralar, bolluğun değil, bereketin sofralarıydı. İki tabak yemeğin olduğu masalar bile paylaştıkça doyumun zirvesine ulaşırdı.
Sonra teravih namazları… Camilerin avluları çocukların neşesiyle dolup taşardı. Namaz sonrası sokaklar oyun alanına dönüşürdü. Saklambaç, yakan top, bazen de sadece mahallelinin tatlı sohbetleriyle geçen o güzel akşamlar… Sahura kadar süren bu muhabbetler, şimdi telefon ekranlarına hapsolmuş durumda.
Ve sahur… Gecenin en sessiz saatlerinde sokaktan geçen davulcunun tok sesi, uykuyla uyanıklık arasında bizi sahura kaldırırdı. Annelerimiz bir telaş mutfağa koşar, yumurtalar çırpılır, çay demlenir, bazen bir gece önceden kalan yemeklerle, bazen de sadece zeytin-peynirle mütevazı ama sıcacık bir sahur yapılırdı.
Ramazan sadece oruç tutmak değildi. Komşuyla yemeğini paylaşmak, ihtiyaç sahiplerini gözetmek, gönül almak, affetmekti. Bayram sabahına vardığımızda, o manevi doygunlukla yeni bir başlangıca adım atardık.
Şimdi ise her şey hızla geçiyor. O eski Ramazanların samimiyeti, paylaşmanın huzuru, komşuluk muhabbeti azaldı. Belki de asıl mesele, bizlerin eski Ramazan ruhunu yaşatmayı unutması. Ama hâlâ bir umut var. Belki de çocuklarımıza, torunlarımıza o eski Ramazanların ruhunu anlatabilir, belki bir akşam yemeğini komşuyla paylaşarak bu güzel gelenekleri yeniden canlandırabiliriz.
Kim bilir, belki de eski Ramazanlar aslında bizdedir, biz yeter ki onları yaşatmasını bilelim…
SELMA ADIGÜZEL
Yorum Yazın