Berkay özür diledi ve kalktık… Durduk düşündük iyi de ne yiyecektik… en iyisi dedik bu akşam gidelim süper marketten kafamıza yiyecek alalım, bu akşamı öyle geçirelim…Kaldığımız rezidanstan hertür mutfak malzemeleri vardı ama birşey yoktu Çatal, Kaşık ….. Çünkü onlar çubuklarla yiyorlardı, mesela diyeceksinizki iyide çorbayı nasıl içiyorlar, çorbalar ufak kaselerde, içinde mutlaka et veya balık parçaları, yada ne bileyim sebze bulunuyor, bunları çubuklarla yiyorlar, kalan sıvıyı da kase küçük olduğu için bardak gibi kullanıp içiyorlardı…Devasa bir süpermarketten içeri girdik, öylesine büyük ki, bizim 5M Migros’lar yanlarında sönük kalır, içeri girdik, şaşırdım yok yoktu aslında ama… asıl aradıklarımız yoktu… ne miydi bunlar, Beyaz peynir, Zeytin, Sucuk, Salam yani kısaca bizim kahvaltıda olmaza olmazlarımızın hiçbiri yoktu.. orada insanlar Beyaz peynirin, Zeytinin ne olduğunu bilmiyorlar bile… Bir sürü yiyecek var dedim ama öyle kilolarla et, kıyma, elma, portakal vs. yok etler balıklar 100 gramlık paketlerde, elma, portakal ise tane ile satılıyor, açıkta olan birşey yok, herşey ambalajlı, tüm etlerin üzerinde de japon alfabesiyle yazılmış yazılar olduğundan okumamızda imkansızdı, neyseki yine imdadımıza Berkay yetişti… Dana etinden birkaç parça paket seçti, ekmek alalım dedik, yok öyle bizim mis kokan fırın ekmeğimizden, tost ekmekleri var, ama çok yumaşak ve lezzetliydi, çok çeşitli ekmek ve sandviç vardı, bir iki paket tost ekmeği, yumurta, tereyağı, sıvı kanola yağı, gravyer peyniri birkaç paket et, bir domates, üç hıyar dediğimiz salatalık, altı tanesi bir arada olan muz paketinden, su, litrelik kola vs. aldık defalarca aramamıza rağmen asla plastikten bile bir çatal bulamadık… ve kasaya geldik, kasalarda üç kişi duruyor, ilki getirdiğin yiyecekleri lazerden geçirerek fiyatlarını yazıyor, ikinci kişi onun yazdığı yiyecekleri paketliyor sana veriyor ve hemen önündeki kasada bulunan kişide kasada bulunan cihazda yazılan tutarı sana gösteriyor, elinden kimse asla para almıyor, onu kasadarın önündeki ufak tabağa bırakıyorsun, o oradan alıyor paranın üstünü yine o tabağa bırakıp sen oradan alıyorsun… yani kimse ile el temasları bile yok… fiyatlara bir baktım 9500 Yen yazıyordu, en yüksek paralı olan 10.000 yeni bıraktım aldı, ve 500 yeni iade etti, bu kadarcık yiyecek için Türk parası ile Türk parası olarak ne kadar ödedik derseniz üçyüz liraya yakın diyebilirim, yani çok ama çok pahalı…Baktım ki o paketleme yapan adamın önündeki bir bölümde plastik çatallar var, işte sevincimiz üçe katlandı, ödeme yaptıktan sonra hemen adama döndüm, işaret diliyle o çatalları gösterdim, elimle beş işareti yaptım, adam bana 5 tane plastik çatal verdi, elimdeki parayı uzattım, işaretle para istemez dedi, meğerse onları bazı yiyeceklerin yanında veriyorlardı ve birşey söylesem inanırmısınız, o hergün kullanıp çöpe attığımız plastik çatalları var ya, biz onbeş gün yıkayıp yıkayıp kullandık… Çeresizlik ne kötü değilmi…Ve eve döndük, etleri kızarttık, ekmeklerle birlikte afiyetle yedik, bir ala aklıma o aldığım paskalya çöreğini andıran sandviç geldi, paketini açtım, elimle bölüp dağıtayım dedim, elim yağ içinde kaldı, meğerse o sandviçin içine enjektörle krema konulmuş… elbette pakette yazıyor ama bilemezdik ki…ama şu bir gerçek unlu mamülleri harika…Bu günüde böyle atlattık ta peki ya yarın, yarın beş günlüğüne Osaka’ya geçeceğiz, Osaka dediğiniz yer de Tokyo’ya öyle kapı komşu değil, 507 kilometre mesafede, yani İstanbula Ankaradan daha uzak, neyse hikayemizin devamı yarına…
YOK HAYIR YİYEMEZDİM…
Abone olEvet bir restaurantın önünde karar kılmıştık, ama öyle çat kapı her restauranda giremiyordun, önce bakalım orada yer varmıydı, yoksa dışarıda bekleme yerlerinde masadan kalkmalarını bekliyordun, Berkay garsonla Japonca birşeyler konuştu, sonra içeride bir masaya davet ettiler… Önümüze liste geldi gelmesine de… o ne öyle … bildiğimiz çiğ etlerden çiğ balık’tan oluşan yemekler, mide bulandıran soslar… yok hayır yiyemezdik…
- 0SEVDİM
- 0ALKIŞ
- 0KOMİK
- 0İNANILMAZ
- 0ÜZGÜN
- 0KIZGIN
Yorum Yazın