Japon İmparatorluk sarayı, Tokyo’da, Trenle gittik, amacımız sarayı gezmekti ama maalesef aylar öncesinden gruplara izin veriliyormuş, bizlerde sadece dışarıdan seyretmek zorunda kaldık…İmparatorluk sarayı Tokyo’nun ünlü iş merkezlerinin bulunduğu devasa binaların yer aldığı bir alanda… devasa bir alan… sarayın duvarları hayli uzun, aklıma İstanbul surları geldi, neden derseniz, eskiden surların dışında hendekler varmış ve buralar su doluymuş, işte burasıda aynı diyebilirim… sanki bir ada gibiydi… Giriş kapısı kapalıydı, başında bir asker bekliyordu, sadece sarayın bir köşesini dönebildik, çok ama çok yorulduk… Çok uzun bir saraydı…İmparator AKİHİTO bugün 86 yaşında, hükümet işlerine asla karışmıyor, sadece sembolik olarak duruyor… Japonlar müthiş saygı duyuyorlar… Yıllar önce bahsetmiştim, evimize gelen Japon Öğrenci Haruka’ya imparatordan bahsetmiştim… aldığım yanıt şaşırtıcıydı… “ Lütfen dedi, lütfen, imparatorumuz hakkında soru sormayın, hiçbir cevap alamazsınız benden, saygı duyduğumuz bir insandır sayın Akihito “Buradan, son olarak artık Atamızın hediyesi ünlü Tokyo Camii’ne gidecektik, ama öylesine yorgunduk ki… gerçekten çok büyük ve devasa bir alandı… yürü yürü meydan bitmiyordu… eve vardığımızda hava artık kararmıştı… Üstümüzü değiştirip biraz dinlendikten sonra Akşam yemeği için dışarı çıktık… ama sorunlar yine başlamıştı… Sahi ne yiyecektik… sağa sola dolanırken, eşim işte burası dedi… işte burası bak Türk bayrağı var, Türk Restaurant… adı.. BURGAZ ADA…
Restaurant çarşı içinde, ikinci kattaydı, yukarı çıktı, simasında Türk olduğunu anladığımız restaurant sahibi elli yaşlarında bir bey bizi karşıladı, ben hemen Türkçe iyi akşamlar deyince güldü, “Buyrun hoş geldiniz dedi … bizi bir masaya davet etti, restaurant fazla kalabalık değildi, sadece iki masa doluydu, orada da Japonlar vardı.. Önümüze mönü’yü getirdi… baktım ki, her şey var, Adana, Urfa, İskender kebaplarına kadar…Fonda Türk müziği çalıyor, duvarda asılı televizyonda Güzel yurdumu tanıtan bir klip dönüyor, her yer sanki Türkiye kokuyordu… oh beee dedik… Hemen Adana söyledim, yanında da Rakı, Şalgam suyu, İnanılır gibi değil, ne istersen vardı burada…Restaurant sahibi Mehmet Dikmen beyle uzun uzun konuştuk… 30 yıl önce Tokyo’ya geldiğini, ilk restaurantını bu bulunduğumuz yerde açtığını, şu anda Tokyo’da üç ayrı şubesinin bulunduğunu bunların başında oğulları ve damadının olduğunu söyllüyordu.. Sohbetimiz aslında izlenimlerimizi tasdikler nitelikteydi, diyorki, burada restaurant açanlar Japonları tanımıyorlar, onun için fazla dayanamadan kapatıyorlar, öncelikle Japonları asla kazıklayamazsınız, onlara iyi pişmemiş yemek verir fazla para alabilirsiniz, sizlere hiçbirşey demez, parasını öder ve çıkar ama hepsi bu bir daha gelmez, kimseye tavsiye etmez, en fazla iki yıl dayanır ve kapatmak zorunda kalırsınız, ben bunları Türkiyeden gelip burada restaurant açan çok dostlarıma anlattım ama beni dinlemediler, kısa yoldan bol kazanç elde etmek istediler, ilk yıl iyi paralar kazandılar, ikinci yıl müşteriler düşünce bu kazandıklarını yediler, son yıl ise sermeyeyi tüketip Japonyayı terketmek zorunda kaldılar dedi…Hani derler ya Allah insanı açlıkla terbiye etmesin diye, inanın öylesine karnımız doymuştu ki … Heleki Japonya gibi bir yerde herkes Sake içerken, Rakı içmek başka bir keyifti…Hayli zaman geçmişti, teşekkür ederek ayrıldık ve rezidansımızın yolunu tuttuk, kalın sağlacakla...
Yorum Yazın