“Aşk En Büyüktür Her Zaman”dan önce “JazzNağme” adında bir caz albümü yapmıştınız. Tarzınıza bir yenilik getirmek için miydi o albüm?
- “JazzNağme”de caz ezgileriyle Türk sanat müziği söylemiştim. O benim annemle babama verdiğim bir sözdü. Onlar bana çok destek oldu, beni Türk sanat müziği devlet konservatuvarına yazdırdılar. Popçu olduğumda da açıkçası biraz içleri buruldu. Ben de onlara söz verdim “Bir gün sizin için böyle bir albüm yapacağım” diye, zamanı geldiğini hissettiğimde de yaptım.
Siz neden popu seçtiniz?
- Ben popu seçmedim, pop beni seçti... Benim Türk Müziği repertuvar hocam Erol Sayan’dı. Bir gün “Eurovision’a katılıyorum, bana vokal yapmanızı istiyorum” deyip beni ve bir arkadaşımı seçti. Bir anda kendimizi Eurovision’da bulduk. Eskiden Kayahan, Mazhar Fuat Özkan gibi önemli isimler katılırdı bu yarışmaya. Onlarla tanışınca pop müziğe aşık oldum. Hayat beni o tarafa götürdü açıkçası.
Aşık olduğunuz pop müzikle şimdiki arasında farklar var mı?
- Çok fark var... Biz eskiden az kişiydik, daha şanslıydık. Şimdi çok kalabalık bir hale geldi, ruhu azaldı. Tabii yine iyi işler çıkıyor ama artık albümleri sırf “Yıkılmadık, ayaktayız” demek için yapıyoruz.
YALNIZLIK KORKUMU BERLİN’DE YENDİM
Siz tarzınızı değiştirdiniz mi?
- Tarz ister istemez değişiyor. Bütün dünya ilerliyor, siz de geri kalmamak için takip ediyorsunuz. Sound da değişiyor. Zaten sound’u çok önemsediğim için bu albümde Berlin’e gidip altı ay kaldım.
Neden Berlin’e gittiniz? Yeterli teknoloji mi yok buradaki stüdyolarda?
- Beş yıl boyunca pop müzik albümü yapmamamın nedeni, bana gelen şarkıların birbirine çok benziyor olmasıydı. Allah’tan Alper Narman ve Onur Özdemir’le bir araya geldim ve beni heyecanlandıran şarkılar çıktı ortaya... Aranjör seçerken, en beğendiğim aranjörlerin bile yoğunluk nedeniyle kendilerini tekrara
başladıklarını gördüm. O yüzden uzaklaşmak istedim buradan. Açıkçası burada yapılan müzikten sıkılmıştım.
Berlin’de altı ay nasıl geçti?
- Yalnızlık korkusu vardı bende. O yüzden Berlin’e Onur ve Alper’le gittim. Ama sonra onların dönmesi gerekti ve ben bir anda orada yalnız kaldım. Her şerde bir hayır vardır derler ya, salona bile yalnız gidemezken tek başıma kafelere gitmeye, metrolara binmeye başladım. Bir baktım, bunca sene sonra yalnızlığın tadını çıkarıyorum! O korkumu yenmiş oldum.
DRAKULA’YLA DEĞİŞTİM DEMEK İSTEDİM
Siz hep mağdur aşık şarkıları söylüyordunuz, “Drakula”yla ters köşe yaptınız...
- Bilinçli yapmadım ama, öyle denk geldi. “Drakula”yı ilk kez Çanakkale’ye konsere giderken vapurda dinledim. Telefonda dinlettiler, önce dalga geçiyorlar sandım. Kahkahalara boğuldum, çok hoşuma gitti. Biraz da eğlenmek, gülmek lazım.
Şarkıdaki ‘hayvan, aptal’ kelimeleri yüzünden de eleştirildiniz ama.
- Küfür değil bunlar ama yine de biraz sert geldi insanlara benim gibi biri söylediği için. Yapımcım da bu şarkıyla çıkış yapmak istediğimi söyleyince tereddüt etti zaten. Ben de “12 albüm yaptım, 25’inci senemdeyim, bu riski de alayım” dedim. Beş yıl sonra “Ben değiştim, farklı bir İzel oldum” demek istedim. Eğlenmek istedim açıkçası.
Bu değişim sadece müziğiniz için mi geçerli, siz değiştiniz mi?
- Benim hayatım müziğe endeksli olduğu için hayatım değişince müziğim değişiyor, müziğim değişince hayatım değişiyor.
25 sene önce, müziğe ilk başladığınızda nasıl bir İzel vardı?
- Çok daha sabırlıydım. Şimdi “İzel naiftir, kibardır” diyorlar ama 25 sene önceki halimi görseler inanamazlardı herhalde, naifliğin doruğundaydım! Şimdi biraz daha tahammülüm azalmaya başladı, artık tepkimi gösterebiliyorum.
“Beş yıl ara verdim” dediniz, neler yaptınız o süreçte?
- Medyadan uzak kaldım. İki cilt operasyonu geçirdim. Müzik çalışmalarımı da sürdürdüm. Konserler verdim, sürekli şarkılar dinledim, demolar yaptım...
ARTIK EVLENMEYİ DÜŞÜNMÜYORUM
Evlilik hakkında ne düşünüyorsunuz? Var mı öyle bir planınız?
- Yok. Bir dönem vardı tabii. 25-35 yaş arası her kadın evlenmek ister. Ben de o dönem flört ettiğim kişiyle evleneceğim zannederdim ama şimdi öyle bakmıyorum olaya. Evlenmeyi de, çocuk sahibi olmayı da düşünmüyorum.
Neden?
- Etrafımda gördüğüm evliliklerden ötürü. Evliliklerle boşanma oranı aynı neredeyse. Tek kazanç çocuk oluyor ama ben de buna cesaret edemiyorum.
SİNAN'LA KÖTÜ GÜN DOSTUYUZ
Sinan Akçıl’la ayrıldıktan sonra arkadaş kaldığınızı söylüyorsunuz, bunu nasıl koruyorsunuz?
- Ben de hep “Mümkün değil, nasıl olur?” derdim ama bu oluyormuş. Biz onunla bunu yakaladık. Ayrıldıktan iki-üç gün sonra bile sanki hiç sevgili olmamışız gibi konuşabildik. Aşktan sonra sevgimiz devam etti, kötü gün dostuyuz biz onunla.
Şu an hayatınızda aşk var mı?
- Yok. İstiyorum, bekliyorum.
Aşk, bekleyince geliyor mu ki?
- (Gülüyor) Yok, bir anda, tokat gibi geliyor aşk. Tokat gibi gelmesini istiyorum ben de.
Röportaj: Gülbahar KARAKUŞ
KELEBEK
Yorum Yazın