Gazetecilik televizyonculuk 7 gün 24 saat yapılan bir iş olduğunu vurgulayan Karadağ, “Hayat dışarıda hızla akarken hiç durmayan bir iş bizim yaptığımız. Gazetecilik ve yayıncılık, zamansız mekansız bir iştir. Ulvi bir tarafı vardır bizim mesleğin herkes başlar ama gönlünü ruhunu koymayan bu işi sürdüremez” diyor.
Türkiye’de ilk özel tv döneminden ekran yüzlerindensin. 1993’ten bugüne televizyonculuk hikayeni anlatır mısın?
Biz İletişim fakültesine bilinçli giren öğrencilerdik. İletişim fakültelerinin sayısı bu kadar fazla değildi. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi öğrencisiyken Türkiye’de TRT dışında yayın yapan özel kanal sayısı çok azdı. Aslında mezun olduğumuzda çalışacak yer bulamayacağım endişesiyle okula devam ederken iş arayışına başlamıştım. Son sınıfta gördüğüm bir ilanla TGRT’de sunucu-spiker olarak başvurdum. Ciddi bir eğitim ve zorlu sınavlardan sonra mesleğe başladım. Ancak spikerlikle yetinmedim fakültede iyi bir gazetecilik eğitimi almıştım. Zamanla editörlük, sahada muhabirlik ardından yazarlık ve elbette seslendirmeler yapımcılık yaptım. Hatta gezi yazarlığı bile yaptırdı bana gezgin ruhum…Şu an bu röportajın yayınlandığı Akşam gazetesinde gezi yazarlığı, Tercüman Güneş gazetelerinde köşe yazarlığı, Alem FM de ise uzun yıllar yöneticilik yaptım. Yani basında hemen her mecrada çalışarak tecrübeyi yirmi yıla sığdırdım..Hala yapmak istediklerim var tabi pes etmezsem!
Dün nasıldı tv yayıncılığı dünden bugüne neler değişti tv yayıncılığında
Geriye dönüp bakınca geçmişten bugüne özel televizyonlar ciddi bir ivme kazandı. Ancak bu içerik ve kaliteden çok teknolojik yönden oldu. Televizyon kanallarının sayısı arttıkça içerikte kalite, program çeşitliliği düştü. Bu elbette haber bültenlerine de yansıdı. Belki de kalite reytinge kurban gitti demek daha doğru olur. Türkiye’de televizyon ve radyo yayıncısı olarak teknik donanımda oldukça ileri seviyelerde olduğumuzu düşünüyorum. Ancak içerik program çeşitliliği ve editoryal özgürlük konusunda maalesef ciddi sıkıntılar var
Eskiden liyakat, mesleki birikim ve eğitim önemliydi. Kimi tanıdığın değil neyi bildiğin önemliydi. Bugün ne yazık ki bunu söylemek mümkün değil. Kalifiye çalışan yerine ucuz iş gücü tercih ediliyor. Oysa yayıncılık sorumluluk gerektiren bilgi ve birikim gerektiren bir meslek. Yayıncının hayatın tam içinde olması, sokaktan, hayattan beslenmesi dünyada ve Türkiye’de her alanda olan biteni yakından takip etmesi gerekiyor. Hayatını idame ettirebilmesi standartlarını koruması içinse yeteri kadar kazanması şart. Ayrıca uzun mesailer gerektiren bir meslek grubundayız. Çoğumuz bayram bilmeyiz. İlk kez yirmi yıl sonra bu yaz uzun bir ara verdim. 2 ay yayın yapmadım. Gazetecilik televizyonculuk 7/24 yapılan bir iş…Hayat dışarıda hızla aktıkca durmayan bir iş bizim yaptığımız. Gazetecilik ve yayıncılık, zamansız mekansız bir iştir. Ulvi bir tarafı vardır bizim mesleğin herkes başlar ama gönlünü ruhunu koymayan bu işi sürdüremez.
Seninle Marmara İletişim fakültesinde okulun ilk gününde tanışmıştık…İlk günden itibaren hayallerimizi hedeflerimizi konuşurduk. Sen “Ben spiker olacağım” derken ben gazeteci olacağım diyordum. Sen de ben de hayallerimizin peşinden gittik. Ve bugün yıllar sonra röportaj yapıyoruz?
Galiba biz azimli çıktık ve ne istediğimizi biliyorduk. Evet o dönemde ideallerimiz hayallerimiz vardı. Hedeflerimizde zaman zaman minik kaymalar olsa da bugün geldiğimiz noktada ikimizin de yüzü gülüyor. Medyanın pek çok alanında görev yaparak beslendik, büyüdük ruhumuzu ufkumuzu genişlettik. Büyük çaba harcadık. İmza attığımız her işin akademik eğitimimize uygun olmasına özen gösterdik. Hayallerin hedefe dönüşmesi ve başarı için azim, sabır ve tekamülle eylem şart. Hayat bize neyi istersek onu veriyor. Bizim kuşak için usta gazeteci ve televizyoncuların rahle-i tedrisatından geçmekte ayrı şans.
Bu hayallerin burada kalacağını sanmıyorum…Pekiyi bundan sonra hedefin ne?
Nasip ve kısmete çok inanırım eğer pes etmezsem yirmi yıllık tecrübenin ardından bütün renklerimi enerjimi ve birikimimi bir kadın kuşağına yansıtmak istiyorum. Kadınlara şu günlerde reva görülen programlar beni çok üzüyor. Son dönemde evlilik programlarında, kadın kuşaklarında yayıncılık adına çirkin örneklere maruz kalıyoruz toplumca. Sosyal medyadan kadınlara sürekli sizi aşağılayan bu programları izlemeyin çünkü zekanızı küçümsüyorlar diye çağrıda bulunuyorum. Yayıncılık denge işidir. hassas dengeler gözetilmezse insan onurunu çiğneyen kötü örneklerle karşılaşmaya devam ederiz. herkes lütfen bildiği kadarına talip olsun şarkıcı türkücü gitsin konserini versin, sahne alsın programcı sunucu yapımcı da bu ülkenin insanını küçümsemeden içinde zeka pırıltısı olan, izleyiciyi yukarıya taşıyan hayata artı değer katan işler yapsın. Sağlık programı yaparken şuna tanık oldum bizim hanımlarımız çok zeki öyle doğru cümleler kurarak öyle doğru sorular soruyorlar ki programlarda işte budur diyorum kadınlarımıza insanımıza haksızlık yapılmasına gönlüm razı değil. Bir kitap hazırlığı içindeyim. Susan, konuşmayan, içine atan günümüz erkeğinin
Türkiye’de kadının adı ne?
Bu çok derin mevzu. Konuşursam susamam. Türkiye’de kadının adı yok hatta esamesi dahi okunmuyor. Kadınlarımızı yüreklendirmek için sosyal medyadan sürekli haydi kadın kuvvetleri diyorum. Hakikaten çalışma hayatında, siyasette, medyada karar ve yönetim mercilerinde yer almak için biraz daha yürekli ve kararlı olmamız gerek. Durmak yok yola devam…
Medyada radyoculuktan köşe yazarlığına, haber spikerliğinden haber müdürlüğüne medyanın her alanında 20 yıllık tecrübeye sahipsin. Şimdilerde sağlık programı yapımcı ve sunuculuğu yapıyorsun…Neden sağlık sektörü?
Habercilik günlerimde de sağlık haberlerini değerlendiriyordum. Türkiye’de sağlık hızla ivme kaydeden bir sektör haline geldi. Sağlık program sunuculuğuna 2003’te Skyturk tv’de başladım. O dönem sadece sunuyordum. Ardından 2009’da 24 tv den bir teklif geldi. Sağlık haberleri ve programıyla ilgili. Biraz araştırdım ve bu işin ustalarını takip ettim ki Esra Kazancıbaşı Öztekin, Sibel Güneş bu alanda duayendir. Sağlık Merkezi baştan sona benim projem ve 6. yılında 1.500 bölüm yayın yaptım.
Binin üzerinde doktorla yayın yaptım. Konuklarım yarı doktor oldun diyorlar. Tıbbi bilgim artık fena değil. Aslında çocukluk hayalimi bir nevi yerine getirdim çocukken doktor olacağım derdim rotayı gazeteciliğe çevirdim. Beni doktor sanıyorlar. 24 tv de bile siz doktordunuz değil mi diye soranlar oluyor. Elbette işin esprisi haddim değil. Tıp eğitimi oldukça zor. Eğitimi de icrası da büyük fedakarlıklar gerektiren bir meslek doktorluk. Sürekli bilgilerin güncellenmesi yabancı kaynakların takibi kongreler vs. Çok başarılı doktorlarımız var bu anlamda şanslı bir ülkeyiz.
Sağlık yayıncılığında nelere dikkat edilmeli? Nasıl hazırlanıyorsun programa?
Habercilik ve yayıncılıkta branşlaşma kesinlikle şart. Sağlık Programcılığı, editörlüğü büyük sorumluluk getiriyor. Yaptığınız programları milyonlar izliyor sonuçta insan hayatı ile ilgili yayın yapıyoruz. Doğruluğu ispatlanmış tıbbi bilgileri tedavi ve tanı yöntemlerini izleyiciye aktarıyoruz. Konuklarımızı titizlikle seçmek zorundayız ve tabi konuya hazırlanmak elzem. Her programdan önce sorularımı onlarca makale okuyarak hazırlıyorum. Konuğumla yayın öncesi ön sohbet yapıyorum. Yayıncılık bizim işimiz konuklarımızı yayına motive etmekte bizim görevimiz. Tıp kongrelerini, basın toplantılarını takip edip sokak röportajları ve vaka çekimlerini de kendim yapıyorum.. Yani Sağlık Merkezi A dan Z ye elimden çıkıyor…
Mecraların kamuoyu nezdinde etkinliğini nasıl görüyorsun? Medya mecraları nereye gidiyor?
Televizyon hala etkinliğini koruyor. Tv’lerde kamu vicdanını rahatsız edecek, genel ahlak kurallarını reytinge kurban edecek yayınların bitmesini diliyorum. Radyo yayıncılığı maalesef eski cazibesini yitirdi. Radyolar müzik kutusu gibi görünüyor. Eski bir radyocu olarak bu beni üzüyor. Radyoculukta yeni isimler yetişmiyor. Gazetelerde özel haberler giderek azalıyor ajans haberciliği hakim. Elbette internet ve sosyal medya ipi göğüsledi. Geleceğim mecrası internet. Bilginin ulaşılabilirliği çok daha hızlı ve kolay. Ben de gündemi sosyal medyadan takip ediyorum. Ancak, internet mecrasında bilgi kirliliği hakim. Güvenirliği ve denetimi henüz emekleme aşamasında.
Medya sektörüne yeni gireceklere ne öneriyorsun?
İş ahlakı, azim ve sabır. Bilgi, donanım ve kesinlikle fark yaratmak başarı ve kaliteyi getirir. Öncelikle ustalara saygılı ahte vefalı olsunlar. Doğru sağlıklı insan ilişkileri çok önemli.
10-20 yıllık yayın medya mensubu olarak etkileyen unutmadığın bir anını paylaşır mısın bizimle?
1999 depremini Avcılar’da yaşadım o dönem Alem FM’de haber müdürüydüm. Deprem 03.02’de oldu ben pijamalarımla arabama binip Topkapı da bulunan radyoya gidip yayına girmiştim. Akşam Gazetesi’nin o dönemin Haber Müdürü sevgili Cengiz Kahraman ilk bilgilerle yayına girdiğinde stüdyoda hala şiddetli artçılar oluyordu. Ailem epey bir sitem etti bizi aramadan yayına mı gittin dediler. Açıkcası o an sadece haberi iletmek istedim sonra tabi bunu ben de çok sorguladım. Evime 24 saat sonra gittiğimde oturduğum sokakta bir çok evin yıkıldığına şahit oldum.
Yayıncılık içine işlemiş…
Yayıncılık dışında neler yapıyorsun? Hayat nasıl geçiyor? Gezmeyi yeni yerler keşfetmeyi çok seviyorsun? Dünyada nerelere gitmek istiyorsun?
Gezgin ruhumu sen çok iyi biliyorsun. Arkadaşlarıma 50’li yaşlarda saçıma kırmızı gül takıp beyaz fırfırlı elbisemle Küba’da Bolivya’da Peru’da motosikletle gezeceğim diyorum ve çok gülüyorlar. Rotayı Küba, Bolivya, Peru, Bali Adası, Vietnam, Kamboçya ve Nepal’e çevirdim önümüzdeki 5 yıl buralardayım instagramdan takip edersiniz…
Röportaj: Karya Şükran İlhan
Yorum Yazın