HABABAM SINIFIYLA NASIL TANIŞTINIZ?
Ben Tevfik Gelenbe Tiyatrosu'nda oynuyordum. Çocuk tiyatrosundaydım. Bana ‘Hababam Sınıfı’diye bir sinema filmi çekilecek. Sen de oynamak ister misin’ dediler. Bir an neye uğradığımı şaşırdım. Hiç düşünmeden ‘Olur’diye yanıt verdim. Arzu Film'den çağırdılar. Ben de teklifi geri çevirmedim. Hababam Sınıfı’nın ilk üçünde oynama şansını yakaladım. İyi ki de kabul etmişim. İyi ki Türk Sineması’nın efsaneleriyle aynı ortamı paylaşmışım.
HABABAM SINIFI TÜRK SİNEMA TARİHİNE DAMGA VURDU
HABABAM SINIFI SİZİN İÇİN NE İFADE EDİYOR?
Hababam sınıfı filmi Türk sinema tarihine damga vurmuş bir filmdir... Bu güne kadar yapılmış bel altı esprilerin yapılmadığı, aynı zamanda güldüren, düşündüren, ağlata bilen ve bu özellikleri aynı film içinde seyirciye aynı samimiyet ve sıcaklıkla iletebilen bir film olması da ayrı bir güzelliktir. Dünya sinemasında da klasikler arasında ikinci seçilmiş bir filmdir. Lakin Türkiye'de Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın yaptığı en iyi Türk filmi yarışmasında, son 24 saate kadar 35 bin oyla Hababam sınıfı filminin önde olmasına rağmen son dakikada ‘Susuz Yaz’ın birinci ilan edilmesi çok çirkin olmuştur. Yine de Hababam sınıfı filmleri halkın gönlündeki sevgi ve onuru altı nesille tescil etmiştir... Bu gittiğimiz her yerde gördüğümüz sevgi ve teveccüh le bunun ne kadar büyük olduğunu görüyoruz .
ESKİ FİLMLER İLE YENİ FİLMLER ARASINDAKİ FARK NEDİR SİZCE?
Eski filmler büyük imkânsızlıklarla çekilen, büyük özveriyle yapılan filmlerdi. Hep bir amatör ruh, sevgi ve saygı vardı şimdi her türlü imkân olmasına rağmen tam bir profesyonellikle para hırsıyla çekiliyor işte ipin ucu o zaman kaçıyor. Ben oyunculuktan sonra ailemi geçindirebilmek için mobilya dekorasyon işletmeciliği yaptım daha sonra turizm sektöründe otel Müdürlüğü yaptım ve oradan emekli oldum.
ANTALYA’DA KALABALIKTAN UZAK RAHAT BİR YAŞAMIM VAR
PEKİ İSTANBUL'DAN NEDEN AYRILDINIZ?
Kaostan kaçtım. Eski İstanbul, İstanbul'du... Uzun yıllar Erenköy Bağdat Caddesi'nde yaşadım, ne şimdiki kalabalık, ne de trafik vardı. İstanbul çok değişti... Neredeyse 20 milyon yaşıyor. Arkadaşlarıma, 'Allah bir an önce sizi kurtarsın' diyorum. Artık yaşanılacak değil, gezilecek bir şehir oldu. Arada 3 günlüğüne geliyorum. Kadıköy'de sosislimi yiyorum, vapurla karşıya geçerek Boğaz keyfimi yapıyorum. Eminönü'nde balık ekmeğimi, sütlü Nuriye’mi yiyip Antalya'ya dönüyorum. İstanbul benim için şimdi çok daha güzel, çünkü 3 günlük... Yaklaşık 8 yıldır Turizm cenneti Antalya’da huzurum yerinde. Kalabalıktan uzak rahat bir yaşamım var.
HABABAM SINIFINDAN SONRA TİYATROYA DEVAM ETTİNİZ Mİ?
Tabiii.. Hababam Sınıfı'ndan sonra tiyatroya devam ettim. 3-4 filmde Ertem Eğilmez ile çalıştım. Reji asistanlığı yaptım. Ardından Beşiktaş Halk Tiyatrosu'nda görev aldım. O dönemlerde Türkiye'de çok büyük bir jön patlaması vardı. Yakışıklılık çok önemliydi. Tabi karakter oyuncuları da vardı ama bunların bile çok zor rol aldığı bir zamandı. Bir de o dönem para kazanılmıyordu sektörde. Başka işler yapmaya başladım. Çünkü belli bir yaşa gelmiş ve evlenmiştim. Para kazanmam gerekiyordu.
TÜRK SİNEMASI’NIN EFSANE İSİMLERİYLE OYNADINIZ NELER SÖYLEYECEK SİNİZ?
Evet, sinemanın temel taşı efsane isimleriyle aynı filmlerde oynama şansı yakaladım. Örneğin Münir Özkul ve Adile Naşit anlatılmaz yaşanır. Onlar gelmiş geçmiş en büyük sanatçı ve insanlardı. Kelimer onları anlatmaya yetmez. Çünkü çok güzel insanlardı. Mütevazi, genç oyunculara yardımcı olan pırıl pırıl oyunculardı. İkisini de saygı ile anıyorum. Kemal Sunal, Tarık Akan ve diğer ustaları da muhteşemlerdi. İyi ki o kadroda yer almışım.
ERTEM EĞİLMEZ İLE ÇALIŞMAKTAN MUTLULUK DUYUYORDUM
ERTEM EĞİLMEZ İLE ÇALIŞMAK NASILDI?
Başarılı bir insanla çalışmak kadar güzel bir şey yok. Ertem Ağabey, hiç zor bir karakter değildi. İşini çok iyi yapan, bütün ekibini bir arada tutabilen ender insanlardan bir tanesiydi. Ertem Eğilmez bir orkestra şefiydi. O kadar iyi bir yönetmendi ki, orkestrasında detone olan veya yanlış nota basan bir sanatçı olamazdı. İşini çok severek yapıyordu. Demokrat bir insandı; Evimizde yiyemediğimiz yemekleri sette çıkarıyordu. 100 kişilik bir ekip, hepimiz aynı yerde aynı yemeği yerdik ve herkes sıraya girip yemeğini alırdı. Bunlara Ertem Eğilmez, Tarık Akan ve tek kadın olmasına rağmen Adile Naşit bile dahildi... İşine saygı gösterdiği için dışarıdan bakanlar 'zor insan' diyorlardı ama zor insan değildi… Biraz önce de belirttiğim gibi o dönemin oyuncuları kaprisli değildi, hepsi mütevazi harika insanlardı.
KEMAL SUNAL ORTA SIRALARDAN ARKA SIRAYA GEÇMEK ZORUNDA KALDI
HABABAM SINIFI’NDAN BİR ANINIZI BİZİMLE PAYLAŞMAK İSTER MİSİNİZ?
Hababam Sınıfı’ndan o kadar çok anım var ki… İnanın anlatsam bitmez…(Gülmeye başlıyor…) Size hiç unutamadığım bir anımı anlatayım. Rahmetli Ertem Eğilmez gibi bir dahi filmin hem prodüktörlüğünü hem senaryo çalışmasını ve rejisörlüğünü yapıyordu. Zaten Hababam serisinin bu kadar başarılı olmasının en büyük etkeni de buydu. İşte o büyük usta Ertem Eğilmez setimize bir aşçı alarak yüz kişi ye yakın personel ve oyuncu kadrosuna yemek yaptırıyordu....Ve bu yemekler muhteşem lezzetli kaliteliydi. Bu yemekleri her personel ve oyuncular sıraya girerek alırdı. Hiç kimseye ayrıcalık tanınmazdı. Bunlara başrol oyuncuları ve Ertem Eğilmez de dahildi. Sette büyük bir saygı ve düzen verdı. Bunu hiç kimse bozmadı. Ta ki üçüncü gün rahmetli Kemal Sunal ‘ın herkesin önüne geçip yemek almak istemesine kadar. Ama orda Ertem Eğilmez faktörü devreye girdi ve Kemal Sunal arada en arkaya geçmek zorunda kalmıştı. Nurlar içinde uyusun…
RÖPORTAJ: Habib BABAR
Yorum Yazın