© Haber Caddesi 2021

YEŞİLÇAM RUHUNU ÇOK SEVİYORUM

Sanata değer veren bir anne, ailesini baş tacı eden bir baba ve tam bir İstanbul hanımefendisi anne anne ile büyüdü Çiğdem Tunç… Marmara Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulu Radyo-TV Bölümünü bitiren ünlü oyuncu 15 yıl boyunca bale eğitimi aldı… Profesyonel sanat hayatına İDOB’de balerin olarak başlayan Tunç, sinemaya ilk olarak 1980 yılında çekilen ‘Renkli Dünya’ filmindeki dansıyla milyonların gönlünde taht kurdu. Güzelliği ve başarılı oyunculuğu ile tüm dikkatleri üzerine çekmeyi başaran Çiğdem Tunç, 1982 yılında çekilen ‘Hasret Sancısı’ filminde Ferdi Tayfur ile kamera karşısına geçti. Oyunculuktaki başarısıyla yapımcıların aradığı isimler arasına giren Tunç, 1984 yılında Kemal Sunal ile başrollerini paylaştığı ‘Şabaniye’ isimli sinema filmindeki ‘Nazlı’ rolüyle Türk halkının hafızasına ismini altın harflerle yazdırmasını bildi. Sayısız sinema filmi ve dizide rol alan çok yönlü oyuncuyla dününü, bugününü konuştuk. Haydi buyurun sohbetimize…

BİZE BİRAZ KENDİNİZDEN SÖZ EDER MİSİNİZ?

Ben 28 Haziran 1964 tarihinde İstanbul’da dünyaya geldim. Anne tarafından Osmanlı İmparatorluğu’nda sadrazamlık makamına erişmiş ünlü Köprülü ailesinin torunlarındanım. Üsküdar Amerikan Kız Lisesi ve Marmara Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulu Radyo-TV Bölümünü bitirdim. 15 yıl boyunca bale eğitimi aldım. Profesyonel sanat hayatına İDOB’de balerin olarak başladım.

BALEYE NASIL BAŞLADINIZ?

Bu sorumuza gülerek yanıt veriyor… Ben 3 yaşındayken, annem beni kucağına almış ve götürüp yazdırmış. Benim hocam ilk Müslüman kadın bale hocası Yıldız Alpar Emiroğlu’ydu. Zor bir eğitimden geçtim. Muhteşem bir hocaydı.

PEKİ SİNEMA SERÜVENİNİZ NASIL BAŞLADI?

Sanata çocuk yaşta aşık biriyim. Tiyatroya karşı çok büyük bir sevgim ve ilgim vardı. 1980 yılında Orhan Aksoy’un yönetmenliğini yaptığı başrollerini Erol Evgin, Gülşen Bobikoğlu, İzzet Günay, Adile Naşit, Erol Günaydın, Halit Akçatepe gibi birçok ünlü oyuncunun paylaştığı filmde dansçı olarak kamera karşısına geçtim. Bu filmden bir süre sonra yani 1982 yılında Ferdi Tafur ile ‘Hasret Sancısı’ filminde başrol oynadım. Bu filmle tüm yapımcıların dikkatini çekmiştim. Artık teklif üstüne teklifler almaya başlamıştım. 1984 yılında ‘Şabaniye’ isimli filmde rahmetli Kemal Sunal ile başrol oynadım. Nazlı rolü ile milyonların sevgilisi haline geldim. Tabii daha sonra birçok sinema filmi ve TV dizisinde oynadım.

TV PROGRAMCILIĞINA NASIL BAŞLADINIZ?

1984 yılında Ankara televizyonu yapımcı yönetmenlerinden Kahraman Afyonoğlu’nun teklifiyle Doremi programı ile sunuculuğa başladım. Daha sonra birçok TV’de promgram sundum.

TÜRK SİNEMASI’NIN DÜNÜ VE BUGÜNÜ İLE İLGİLİ NELER SÖYLEMEK İSTER SİNİZ?

Ben gece hangi saat olursa olsun, kullandığım TV sisteminde ne zaman bir Türk filmi görsem, çok çok eski ‘Dört Yapraklı Yonca’ dan da eski filmleri oturup merakla ve ilgiyle seyrediyorum. Çünkü kamerasıyla, yönetmen ve hikayesiyle daha iyi işlenen filmler çekilmiş. Bu filmleri izlemekten büyük keyif alıyorum. Geçmişimizde yer alan ışığı bizim anlımıza vurmuş, meslek büyüklerimizi, aynı zaman yaşamadığımız meslek büyüklerimizi seyretmek beni mutlu ediyor.

ŞİMDİ Kİ SİNEMAMIZ İÇİN NELER SÖYLEYECEKSİNİZ?

Bugün ki Türk sineması da çok değerli işler yapılmıyor değil. Fakat samimiyet, dilim kullanımı açısından ben biraz daha eskiye rağbet ediyorum her halde. Nuri Bilge Ceylan, Feyzan Özpetek gibi çok başarılı yönetmenler ve ödül alan filmleri bulunuyor. Çok fazla komedi çekiliyor. Birçoğu aynı şablon üzerinde yürüyor.3-4 tane komik çocuk ve onları besleyen güzel kızlar… Ama işe komedi açısından bakarsak gerek Cem Yılmaz, gerek Şahan Gökbakar ve gerekse Ata Demirer’i izliyor ve bol bol gülüyorum. Yani eskiyi hiç geride bırakmadım, yeniyi de ayakta alkışlıyorum. Çünkü sinemayı çok seviyorum.

YEŞİLÇAM SİZİN İÇİN NE İFADE EDİYOR?

Yeşilçam benim için birçok şey ifade ediyor. Cumhuriyet dönemi başladıktan sonra Türk Sineması’nın ilk örnekleri verilmeye başlandı. Ve bu örnekler giderek kendi kendilerini uygulamıştır. Bir ortak dil meydana getirdiler. Yeşilçam Beyoğlu’nda Erman Han’ın orada giderken bütün yapımcı ve yönetmenlerin yazıhaneleri… Belki daha büyük yoklukla ortaya çıkarılan gönül gücüne dair sinema filmleri… Bende o dönemlerin sonuna yetiştim. Henüz 20’li yaşlarımın başındaydım. Yeşilçam’ın ruhunu çok seviyorum. Yeni sinemamızın onca imkana mukayese edilmeyecek parasal koşullara kavuşmuş olan yeni sinemanın da o ruhu tekrardan oluşturduğunu görmek isterim. O çok önemli bir ruh… Cumhuriyet sonrası yavaş yavaş yıllar gelişirken, mesela İstanbul çok önemli bir platoda. Bütün filmler için hemen hemen o İstanbul yıkık, dökük, ahşap evleri… Şimdi yerlerinde yel esen o küçük insanların kocaman dünyaları onların anlatıldığı o dili, oradan çıkan o hikayelerin saflığını çok seviyorum. O ruhun adı Yeşilçam… O ruhu çok seviyorum ve asla ölmez…

ÇOK İSTEYİP, BİRLİKTE ROL ALAMADIĞINIZ JÖN VAR MI?

Genç yaşında sinemaya merhaba diyen biri olarak çok önemli ustalarla kamera karşısına geçtim. Cüneyt Arkın, Kemal Sunal, Kadir İnanır, Tarık Akan gibi jön demeyelim, bu büyük efsanelerle aynı kameranın karşısına geçmenin onurunu yaşadım. Hepsinden çok şey öğrendim. Onlarla oynadığım tüm filmleri büyük gişe hasılatı yaptı. Büyük usta Kemal Sunal ile oynadığım filmin Nazlı’sı olarak gönüllerde taht kurdum. İnsanların hala sevdiği Nazlı’sıyım. Günümüz sinemasına dönersek burada hasretliklerim var. Kendimi yeni sinema filmi projelerinde de görmek isterim. Korku sinemasını çok severim. Bir korku filminde oynamayı arzu ediyorum. Tabi ki Haluk Bilginer, Cem Yılmaz, Şahan Gökbakar, Ata Demirer gibi isimlerle aynı projede olmak isterim. Hepsini çok seviyorum.

HİÇ UNUTAMADIĞINIZ BİR ANINIZI BİZİMLE PAYLAŞMAK İSTER MİSİNİZ?

1984 yılında İzmir’de ‘Şabaniye’ filminin çekimlerini yapıyorduk. Çekimlerin sonunda Kartal Tibet, Ahmet Sezerel ile birlikte kebapçıya çöp şiş yemeye gittik. Rahmetli Kartal Tibet ‘ Kemal (Kemal Sunal) gelmez. Çünkü o dışarıda yemek yemez. Sevgili Gülcüğümü Gül Sunal’ın hazırladığı yemeklerden başka yemek yemez. Onun böyle prensipleri var’dedi. O gün çok keyifli çekim yapmıştık. Hepimiz inanılmaz mutluyduk. Neyse yemeği yedikten sonra otele döndük. Ahmet, ben ve Kartal Tibet Kemal

Sunal’ın kapısını çalıp, çalıp kaçtık. Uyandı mı, uyanmadı mı, kızdı mı, kızmadı mı bilmiyorum. Kartal Tibet sonra ona anlattı mı anlatmadı mı bilemiyorum. Kemal Sunal ile çalışmak büyük bir şans ve keyifti. Nurlar içinde uyusun…

TİYATROYA NASIL BAŞLADINIZ?

Tiyatro benim için büyük bir aşk… Son 8 sezondur kendi adımı verdiğim Çiğdem Tunç Tiyatrosu kurdum. Bu tiyatroda çok başarılı oyunlara imza attık. Örneğin Yeşilçam’ın unutulmaz filmi ‘Şoför Nebahat’ı’ ilk biz tiyatroda sahneledik. Bu yıl çok sükseli ve çok önemli bir oyuna imza attık. Kosta Kortidis’in yazdığı ,yönettiği ve kendinin de Şehzade Mustafa rolünde yer aldığı ‘Gözyaşı Sarayı Kösem’ oyununda Kösem Sultan rolünde sahneye çıkıyorum çok önemli oyuncu arkadaşlarımla… Hakan Meriçliler, Selma Kutluğ, Sema Aras ,Deniz Salman, Balca Başman, Alp Balkan, Buğra Soykan Kişioğlu ve Hazal Akyürek ile çok güzel bir işe imza atıyoruz.24 Aralık’ta da oyunumuzun galası gerçekleşecek.

RÖPORTAJ: Habib BABAR

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER