OĞULLARIMIN ÜNLÜ KADINLA EVLENMESİNİ İSTEMEM!..
RÖPORTAJİş hayatına çok genç yaşta atılan, işletme okumasına rağmen gazetecilikte karar kılan ve yaptığı her programla olay yaratan Can Tanrıyar ile hayat öyküsünü konuştuk. Sohbete çocukları Oğulcan ve Anılcan da eşik etti; Televole’den girdik Uçankuş’tan çıktık. Petek Dinçöz’ü anmadan edemedik...
Fenerbahçe muhabiri ve yazarı olarak tanındı ilkin, efsane başkan Ali Şen'in 'Zan' diye hitap edişi hala hatırlardadır. Spor basınından magazine, Televole'den Uçankuş'a; Petek Dinçöz'le yaşadığı aşktan evliliğe uzanan yolculuğunu konuştuğumuz Can Tanrıyar (52), iki yetişkin evlat babası. Babalar Günü için bir araya geldiğimiz Can, Oğulcan (24) ve Anılcan (22) Tanrıyar ile 'üç silahşörler' tadında sohbet ettik. Kılıçlar çekilmedi ama sohbetin alt metnini iyi okuyan, bir miktar da olsa çekişme olduğunu anlayacaktır. Babalar ve oğulları çoklukla iyi anlaşamazlar ama eğer birbirlerine arka çıkmışlarsa asla sırtları yere gelmez. Tanrıyarlar'la yani üç farklı erkekle, ortak bir hayat hikayesine tanık olacaksınız...
Babanızla ilişkiniz nasıldı, nasıl bir çocukluk hatırlıyorsunuz?
Can T.: Babamla aramız gayet iyiydi ama delikanlı olmadan iş hayatıyla tanıştırdı beni. Durumu iyi olmasına rağmen, 'Geçimini temin et' dedi. O zamanlardan içime ukde olmuştur, 'Bunu çocuklarıma yapmayacağım' demiştim. 15 yaşındaydım ve arkadaşlarım top oynarken, işe giderdim. Varlıklı bir ailem vardı ama hep çalıştım. Babamın saunasında peştamal sarıyordum. Daha önce tuvalet temizledim. Sonra garson, ardından barmen oldum ve en son kasaya geçtim. Masörlük de yaptım.
Gazeteciliğe nasıl başladınız?
Can T.: Aslında işletme mezunuyum, gazetecilik hobimdi. 75'te Milliyet'te başladım. Çok saygın bir meslekti, çok hoşuma gidiyordu. Sporcuydum, basketbol ve futbolla beraber hentbola da başlamıştım. Babam Milliyet yöneticileriyle tanışıyordu. Haftada bir gün hentbol panorama yazıyordum. Askere gittim ve gazeteciliğe döndüm bitince... Sabah, Güneş, Tan, yıllarca çalıştım.
Spor merkezinde mi devam ettiniz?
Can T.: Evet, sonra bir anda kendimi Fenerbahçe muhabiri olarak bulunca da meslekten kopamadım. O zaman takımla iç içe yaşardık, en mutlu günlerimdi gazetecilikte. Aynı otelde kalırdık, takım otobüsüne binerdik. Top oynardık hatta; tel örgüler yoktu aramızda, kavga da ederdik. Derken muhabirlikte çok başarılı oldum. En büyük etken elbette Fenerbahçeli olmamdı. Bütün haberleri bana verirlerdi. Haber kovalamama gerek kalmazdı, her zaman manşet haberi yapardım.
Bir Can Tanrıyar imzası tanınmaya başlamış mıydı o dönem?
Can T.: Elbette, sürekli gündemdeydim. Sonra sinirlerim kaldırmamaya başladı. Fanatik olmak kötü, maç kaybedince 'Yazmam' demeye başlıyorsunuz. O dönem ilk defa takımını deşifre eden yazarlar çıkmaya başlamıştı. Önceden 'Spor yazarı tarafsız olur' denirdi. Hatta bir Galatasaray muhabiriyle saçlarımızı kestirmek üzere iddiaya girdik. Fenerbahçe kaybetti, saçım kazındı. Arkadaşın saçı uzundu ama bakın benim hala saçım var ama o kel kaldı.
Aa kimdi o?
Can T.: Serhat Ulueren. Nasıl içime oturduysa, saçım dökülmedi yıllar geçmesine rağmen. Kader (gülüyoruz)... Ahım tutmuş.
MİT MÜSTEŞARINI ARADIM!
Peki, Televole dönemi nasıl başladı?
Can T.: Televole ile istem dışı olarak yavaş yavaş ter kokularından mis kokulara yöneldik. Büyük bir ekiple sporun magazinini yapmaya başladık, futbolcuların özel hayatlarını ele alıyorduk. Öyle bir ana geldik ki, 'Tarkan gibi dans et' diyorduk, futbolcu da dans ediyordu. Kulüpler durumdan rahatsız olmaya başladı zamanla.
Sporcular gitti ama Televole bitmedi!
Can T.: Hep bir müzik vardı görüntülerin altında, futbolculara artık ulaşamamaya başlayınca, biz de müziklerin sahiplerine gitmeye başladık. Onlarla da spor ve futbol konuşuyorduk. Ünlüler de sıkıldı zamanla, futbol konuşmak istemediler. Müzisyenler bizi yönlendirdi ve özel hayatlarını açmaya başladılar. 'Gel, bak gizli bir çocuğum var, ilk sana açıklayayım' diyen oluyordu.
El yordamıyla olmuş her şey, öyle mi?
Can T.: Aynen öyle. Ekrandaki her şey bomba etkisi yapıyordu. Sonra gördük ki bütün magazin haberleri bize geliyor. Derken bir anda komedyenler ağırlık kazandı, sonra yine aynı şekilde mankenleri konu ettik. Furyaydı hepsi, geçti gitti. Sonra gün geldi diziler başladı. Televole uzak kalmadı dizilere. Biz sadece halkın takip ettiği şeyleri akıllıca ekrana taşıdık.
'Televole illeti, milletin başına bela oldu' denmeye başlandı...
Can T.: Bunu diyenler, önce dizi senaristlerine gitseydiler keşke. İyi bir şey yazdılar ki tuttu, biz de peşinden gittik. Gün geldi, diziler kötü gitmeye başladı. Bu defa ben dizi yazdım. 'Kördüğüm'dü adı. Uydurmadım hiçbir şeyi, gördüğüm, duyduğum hayatları yazmaya başladım. İlginçtir ki, birileri rahatsız oldu... Mini bir diziydi ve unutulmadı, çok ilginçtir. Kendi dizimizi çektik ve üzerine magazinini yaptık.
Yaptıklarınız eleştiriliyordu ama...
Can T.: Toplum istiyor diye her şeyi yapmadık, kurallarımız vardı. Bir anda pek çok program yapılmaya başlandı, bizi haksız yere eleştirenler oldu, 'Dili bozuyor' dediler. 'Televoleler' vardı artık. Kuralsız yapılan işler bizi zedeledi, üzerimize kaldı her şey. Başka kanalda başka programda çıkan şeyleri bana soruyorlardı. Her zaman şunu söyledim: 'Beni bir konuyla alakalı suçlayan varsa çıkalım bir platforma konuşalım. Kasetler ortada'. Hiç mi hata yapmadık? Yaptık tabii.
Neydi en belirgin kural?
Can T.: Antalya'da meşhur köpük banyoları vardır ya mesela, onları hiç kullanmadık. Ekranda yayınlamadım bunları, bizim kültürümüzde yok. Toplum kuralları vardır zaten, o kuralları uyguladım. İnsanlar kendilerini savunmaya giderdi RTÜK'e, ben sohbete giderdim. Yayıncı sorumluluğu nedir, çok ciddiye alırım.
Efsane oldu program zamanla, hatta bir 'televole kültürü'nden bahsedildi.
Can T.: 'Televole kültürü' lafı, bir gazetenin yaptığı haberdi. Eğer bir kültür yarattıysam heykelim dikilmeli. Kültür öyle kolay yaratılmaz, çok ciddi bir altyapı, farklı idealler ister. Muhafazakar biriyim ayrıca, azami dikkat gösterdim. Hatta 'Televole adamı komünist yapar' diye manşet atıldı o dönem.
Gerçekten mi, ne alakası var, kim demiş bunu?
Can T.: 'MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun söyledi' dendi. Mantığıma o kadar ters geldi ki, inanamadım. Televole gibi program sadece komünist ülkelerde yayınlanmaz. Beyefendiyi aradım, dayanamadım.
MİT'i mi aradınız?
Can T.: Santraldan buldum telefonu, aradım. Kendimi tanıttım, 'Sayın Atasagun ile konuşmak istiyorum' dedim. Yirmi dakika bekledim, sanırım bir araştırma yaptılar o arada. 'Alo, buyur kardeşim' diye çıktı telefona. 'Kusura bakmayın ama gazeteyi okuyunca merak ettim, böyle bir şey söylediniz mi?'. Şenkal Atasagun, 'Senin gibi bir günah keçisi bulmuşlar, her şeyi sana atıyorlar' dedi. Yayın yönetmenleriyle bir toplantı yapmışlar, haberlere çok dikkat edilmesi gerektiğini anlatmış. 'Her şey magazinleşmesin' demiş. Komünizmle alakalı örnekler de vermiş. 'Televole'nin adı bile geçmedi' dedi. 'MİT bizi uyardı' diyemediler, böyle bir manşet attılar.
Anladım, kim neye 'televole' diyor, bilinmez oldu...
Can T.: Televole ismi lekelendi, kötü örnekler yüzünden. Kapı kapı dolaşıp 'Öyle değil böyle' demekten sıkıldım. Bir gün içinde karar verdik ve 'Uçankuş'u yaptık. Uçankuş'u da öyle tuzaklara düşürmedik. Birçok taklitçi çıktı ama bu defa öyle incelikler yaptık ki, 'Uçankuş'lar' durumuna düşmedik. Basit bir isim seçtik, beğenmesinler de taklit etmesinler diye. Zaman zaman programını yapsak da, haber sitesi olarak 10 yıldır hizmet veriyoruz.
BİR ÜNLÜYLE ASLA EVLENEMEZLER!
Bir assolistle, ünlüyle olsanız babanız ne der?
Anılcan T.: Tehlikeli bir soru bu (gülüyoruz).
Oğulcan T.: Onaylamaz, evlenmemi istemez.
Anılcan T.: Zaten evlenmemizi istemiyor.
Can T.: Ünlü bir kadınla asla! åşık da olamazlar. İşte tecrübe konusunda bunu anlatmıştım. Ben karmaşık bir adam değilim.
Petek Dinçöz ne der şimdi?
Can T.: Bakın, Petek muhteşem bir insandır, iyinin iyisidir. Bana önce zorluğunu anlatan olsa frene basardım. Aşka baştan izin vermeyeceksin. Taşıması ve ağrılığını size anlatamam. Kendime hep Selim Soydan ve Hülya Koçyiğit'i örnek aldım. O yüzden de 12 yıldır devam ediyor. Zor, çok zor ama.
Anılcan T.: Diyelim aşık oldum baba.
Can T.: Olmayacaksın, konuşmayacaksın bile. Kişisel bir mevzuu değil bu. Çok iyi bir insan olabilir. Petek keşke ünlü olmasaydı.
Sizin de katkınız oldu ama Petek Dinçöz'ün ünlenmesinde...
Can T.: Yok, o zaten mankendi ve oyuncuydu. Tanınmış bir kadındı. Talihsiz bir mesleğimiz var bu konuda, hep güzel ve ünlü kadınlarla iş yapıyoruz. Ünlü biriyle yemek bile asla! Yanlış anlaşılmaya da müsait bir laf ediyorum aslında. Ünlüler kötüdür demiyorum. Sahneye çıkanlar çift kişilikli oluyor.
Oğulcan T.: Oyuncu olur mu baba (gülüyor)?
Can T.: Ünlü dedim zaten, hiçbiri olmaz. Neden yürümüyor evlilikler? Petek son derece mütevazı ve evde oturmayı seven bir kız. Sahneden sonra eve gelince, en az 10 dakika başkası gibi oluyor. Doğal bir şey yaşadığı, Allah'tan kısa sürüyor eve uyum sağlaması. Maksim'den gece yarısı gelip pilav pişirdiğini bilirim. Ona rağmen, hayır diyorum.
Petek Dinçöz'le babanızın ilişkisi sizi nasıl etkilemişti?
Oğulcan T.: Çok sevindik evlendiklerinde, beraber yemeklere çıkarız, Petek bizim ablamız.
Anılcan T.: O hep idare eder bizi.
Hayalleriniz neler, ne yapacaksınız 'büyüyünce'?
Oğulcan T.: Benim bir projem var, format yarattım, muhteşem bir yarışma programı. Fırtına estireceğim, çok güveniyorum.
Anılcan T.: Abim bana bile söylemedi projesini bu arada.
Oğulcan T.: Kimseye söylemem, babama bile güvenmem. Şöyle bir anlattım, o kadar.
Anılcan T.: Komedi filmi çekeceğim ileride.
Oğulcan T.: Ben drama çekeceğim, bak Elif Abla kardeşimle konularımız bile bambaşka.
Çocuklarınıza iyi bir rol model oldunuz mu?
Can T.: İş anlamında evet, bir adam 37 yıldır bıkıp usanmadan nasıl çalışır anlamıyorlar sanırım. Son dönemde ilk defa ara sıra izin yapıyorum. Sorumluluk alsınlar diye de özellikle bırakmaya başladım.
Oğulcan T.: İş konusunda babam bir numaradır.
Anılcan T.: Her zaman örnek alıyoruz.
Ortak zevkimiz Fenerbahçe
Erkek çocuk babası olmak nasıl?
Can T.: Aslında ilk çocuğum doğduktan bir hafta sonra vefat etmişti, çok üzülmüştüm. Dolayısıyla doğdukları anı gayet iyi hatırlarım ama hep bir korku yaşadım. Hem abimi hem de ilk çocuğumu kaybettim, bu psikolojimi bozdu tabii.
Erken mi evlenmiştiniz?
Can T.: Hayır 28 yaşındaydım, ilk zamanlarında çok ilgilendim çocuklarla tabii, onlar hatırlamazlar ama kucağımdan indirmezdim.
Ortak zevkiniz Fenerbahçe olmalı...
Oğulcan T.: Bir ara dönmüştü ama Anılcan.
Can T.: Fatih Terim ile aynı sitedeydik, Anılcan etkilenmiş. 'Galatasaraylıyım' deyince attım dışarı. Kar kış dinlemedim.
Hadi canım, o kadar çok mu kızdınız?
Can T.: İçeri almadım, ta ki 'Fenerliyim' diyene kadar. Fatih Hoca forma falan hediye etmiş, kandırmış çocuğu, biz de hallettik (gülüyor)...
Anılcan T.: 'En büyük Fenerbahçe' diye kapıyı yumrukladım, öyle aldı içeri.
Babanız iş konusunda da zorladı mı sizi?
Anılcan T.: Meslek konusunda hiç zorlamadı.
Oğulcan T.: Futbolcu olmak istiyordum ama babamla oturup konuştuk ve vazgeçtim. Televizyoncu olmaya karar verdim. Miami'de okudum, televizyonculuk üzerine ama sonra askere gittim, okulu bıraktım.
Can T.: Ben getirttim onu, yeterince eğitim almıştı. Birikimi yeterdi bana, iki-üç yıl daha kalsa dönmeyebilirdi. O riski alamadım, ona ihtiyacım vardı. Hayatı görsün istedim ve Miami'den 15 ay askere yolladım.
Ama bu Anılcan'a yaptığınızdan daha fena...
Can T.: Tam bir kültür şoku yaşadı. Zorluk yaşadı elbette ama askerden döndüğü zaman bambaşka bir adam vardı karşımda. Askerlik bitti, doğruca işe geldi. Eve gidip banyo bile yapmadı.
Babalar ve oğullarının bir arada olması, çalışması güç değil mi?
Anılcan T.: Tartışırız, son sözü babam söyler.
Oğulcan T.: Fikirlerimizi söyleriz açık açık.
Can T.: İnternet sitesini değiştirmek istediler, hemen kabul ettim. Değişime ve çocuklarımın fikirlerine çok önem veririm.
Babanız size iş yerinde iltimas geçer mi?
Oğulcan T.: Burada aile gibiyiz zaten.
Anılcan T.: Herkes aileden, yıllardır birlikte çalışıyoruz. Herkes patrondur.
Can T.: Ben sadece kuralların dışına çıkanları uyaran kişiyim. Herkes benim çocuğum burada, işe zamanında gelsinler yeter.
Sizi hiç ihmal etti mi? Daha az çalışsa da bizimle vakit geçirse dediniz mi?
Oğulcan T.: Sıfır. Babam bana ne yaptıysa, ben de aynını çocuğuma yapacağım.
Anılcan T.: İyi ki de bu kadar çalışmış, yoksa şimdi buralarda olamazdık.
Oğulcan T.: Hayatımdaki en büyük keyif iş, bu da babamdan geçti bana. Gündeme oturan bir haberi yakalamak ve o haberi duyurmak müthiş.
Anılcan T.: Çok da eğlenceli bir iş zaten.
Babanızın sizi beğenmesi önemli mi?
Oğulcan T.: Çok önemli, ondan da duymak isterim. Bazen sadece 'aferin' diye mesaj gelir. Reytingin dakika dakika ne olacağını söyler, çok iyi bilir.
Anılcan T.: Aferin dediyse, son noktadır.
Beraberce babanızı ikna ettiğiniz oluyor mu?
Oğulcan T.: Hiç hatırlamıyorum. İmza da toplasak ikna edemeyiz, ne diyeceğini baştan biliriz. 'Evet'e çevirmenin yollarını ararız sadece.
İkinize de aynı şekilde mi davranır?
Oğulcan T.: Anılcan'a daha az kızar. Onun yaptığı hatalarda bile fırçayı ben yerim.
Size karışır mı?
Oğulcan T.: Babam bize karışır ama biz ona karışamayız. Ona her şeyi söyleriz.
Anılcan T.: Gitmeyeceksiniz demez ama gitme derse ve biz gidersek kötü bir şey olabilir.
Oğulcan T.: Defalarca örneğini yaşadık. 'Yayına dikkat edin' der, yayında o gün bir aksilik olur.
Can T.: Psikoloji iyi biliyorum. Zamanında yaşadığım şeyleri, onlar yeni yaşıyorlar. Tecrübe böyle bir şey. Ülkemizde eskiden birçok şey, ailenin büyüklerine sorulurdu. Dünya değişti, böyle bir kavram kalmadı ne yazık. Zeki ve akıllı adam tecrübeli olanı dinler, zarar görmez.
Yasak var mı çocuklara?
Can T.: İçmelerini istemem ben zararını gördüm. Benim içmiş olmam onların içmesini gerektirmez. Beni geçeceklerse içmeyerek geçebilirler. Yoksa hiç şansları yok. Keyif için bile içilse kötü, asla onaylamıyorum. İçeceklerse haberim olsun isterim.
ELİF AKTUĞ
AKŞAM-PAZAR
İlginizi Çekebilir