KENDİMİ SEVMENİN PEŞİNE DÜŞTÜM!
RÖPORTAJToplumun zihninde karışık izler bıraktık. Sokaktan sevgi enerjisi alamıyordum. Kendimi sevmenin peşine düştüm önce…Kitaplardan sonra sevgiyi hissetmeye başladım… Tansu Hanım’ın tekrar siyasete girmesini istemem…O zamanlarda bugünkü kafam olsun isterdim… Herkesle iyi geçinirdim ama hiç yakın arkadaşım olmadı. Hep inançlıydım ama herkes kadar sorguluyordum Zengin bir ailenin çocuğu olsaydım filozof olurdum
GİRİŞ…
Bir insan hikayesine dokunmaktı sohbetimiz…Yaradılış ve kainatın sırları alanında kitaplar yazan ve bugünlerde “Tanrı Parçacığının Sırrı” adlı 8. kitabının heyecanını yaşayan Özer Uçuran Çiller ile onu bu alanlara yönelten iç dünyasına keyifli bir yolculuk yaptık…”Bu toplumun zihninde karışık izler bıraktık. Sokaktan sevgi enerjisi alamıyordum. Önce kendimi sevmenin derdine düştüm. Kitaplardan sonra sevgi enerjisini hissetmeye başladım” dedi gülümseyerek…Herkesle iyi geçinirdim ama hiç yakın arkadaşım olmadı dedi hüzünlenerek…Bakkalın oğlu çocuk Özer’den Türkiye’nin ilk kadın başbakanının eşi Özer’e, iki erkek çocuğu sahibi baba Özer’den yazar Özer’e…Dünden gelirken bugüne bazen gözleri doldu bazen şen kahkahalar attık birlikte… Mevlana okullarda zorunlu dersler arasına alınsa yeni kuşaklara sevgi terapisi olur mu? diye sordum…Gözleri parladı keşke dedi…Dedim ya bir insan hikayesine dokunmaktı sohbetimiz…Kainatın sistemi Google gibi çalışıyor. Sözlerimiz, eylemlerimiz, düşüncelerimiz bile yaradanın sisteminde kayıt altına alınıyor…Hepimiz için geçerli olan ilahi adalet te bu sistemle gerçekleşiyor dedi inançla…
BU TOPLUMUN ZİHNİNDE KARIŞIK İZLER BIRAKTIK!
-Bu toplumun zihninde nasıl bir iz bıraktığınızı düşünüyorsunuz? Dışarı çıktığınızda nasıl bir enerji alıyorsunuz?
Karışık herhalde…(gülüyor) izler bıraktık…
-Karışık derken? Hoş olmayan izler mi? Kendinizi tam ifade edebildiniz mi?
Hayır kendimizi tam ifade edemedik. Yalı çetesi dendi. Her başbakan için bir şeyler söylendiği gibi o dönem için de söylendi. O dönemlerde ruhsal, duyarlı biri olduğum için çok üzülüyordum. Katlar, yatlar orada yalı burada dendi. Dışarı çıktığımda insanlardan iyi enerji alamıyordum. Bu alanlara yöneldikten sonra değişti. Bu kitapları yazmaya başladıktan sonra büyük oranda benimle ilgili izlenimin değiştiğini hissediyorum.
- Önceden ne hissediyordunuz? Kitaplardan sonra ne değişti hislerinizde?
Önceden üzülüyordum her olumsuz haberden sonra devamlı açıklama yazıyordum. 12 yılım açıklama yazarak geçti. Kitaplardan önce sevgi enerjisini alamıyordum. Ben alamıyordum ama Tansu Hanım her zaman alıyordu. Tansu Hanım hep güçlüydü etkilenmiyordu…Kitaplardan sonra dışarıdan artık hem kendime hem Tansu Hanım’a hoşgörü ve sevgi enerjisi aldığımı hissediyorum.
-Kurtuluşu maneviyatta buldum diyorsunuz? Neydi kurtulmak istediğiniz, kurtuluş arayışınız nasıl doğdu?
Kendimi sevmekti derdim. Maneviyata, bu alanda araştırmaya ve yazmaya yönelirken önce kendimi sevmenin peşine düştüm. Herkes kendini sevdiğini sanıyor. Acaba içselleştirerek mi kendimizi seviyoruz?
-Üzüntülerinizi azaltmak için yöneldiniz bu yola?
Ben karıncayı ezmeyecek bir insanım. İnanılmaz derecede insanlara iyilik yapmayı içimde hissediyorum. İyilikte bulunmak benim için büyük mutluluk…Bununla beraber bütünsel dürüstlüğü anladım. Yalan söylememek, kimseye kızmamak, kimsenin ekmeğiyle oynamamak gibi kriterler koydum kendime…
-Bu ne zaman nasıl başladı?
Bu kitapları yazmaya 2000’lerde başladı. Kendime inanırdım. İçsel anlamda kendimi sevmek için iyiliğe yöneldim?
-Bu aslında bir arınmanın yolu muydu sizin için?
Bu tamamen içsel anlamda kendini sevmek ve saygı duymak içindi. Önce kendinize dürüst olmanız gerek. Sizi kimse duymuyor. Yaradanla yalnızsınız…Eksiklerim vardı. Bilinçaltı temizliği, karmanın tamamlanması diyelim. Son 5-6 yıldır yaptığım iyiliklerimi yazmaya başladım. Her gün bugün ne iyilik yaptım diye notlar aldım.
-Nasıl iyilikler yaptınız? Yapıyorsunuz?
Uzun zamandır arayamadığım insanları aramaya başladım. Yolda yürürken tanıdığım tanımadığım herkese gülümseyerek selam vermeye başladım…Bunlar bana sevginin verildikce alındığını ve gücünü öğretti…
- Geçmişle hesaplaştığınıza inanıyor musunuz? İçe yolculuktan sonra nasıl bir dönemece girdiniz? O günleri bugünkü bakış açınızla nasıl yorumluyorsunuz?
Geçmişle hesaplaşacak bir şey yoktu ki ben hep iyi insandım…( gülüşmeler) Ama kendime inandırmam gerekiyormuş.
-Evrende her şey enerji diyorsunuz? İnsanlığın birbirine bağlı olduğunu etkilediğini belirtiyorsunuz…Yaşadıklarımız, yaşattıklarımız ve düşüncelerimiz günümüzü ve geleceğimizi belirliyor. Siz dışarıdan nasıl bir enerji alıyorsunuz? Bu dönüşümden sonra nasıl bir enerji veriyorsunuz?
Evrende her şey enerji elbette. Dışarı çıktığımda artık herhalde ben enerji veriyorum. Her şeyin temeli
7 tane evrensel yasadır. Yaradana inanmak için tanrısal sistemin evrensel yasalarını bilmek şart…Bunun keşfi 160 bin sene önceye dayanır. MU tabletlerinden çıkmıştır. 1-Her şey zihindir 2-Tekabül Rezonans 3-Titreşim 4-Kutupluluk 5-Ritim 6-Sebep Sonuç (ilahi adalet) 7-Cinsiyet yasası…
-Kitaplarınızın gelirini ne yapıyorsunuz?
Tansu Hanım ile birlikte eğitimini üstlendiğimiz çocuklar var…Kitaplarımın gelirini de onlara aktarıyorum.
-İçinize yolculuk ne zaman, nasıl başladı? Bir olay, bir an, bir kitap, bir şiir, bir resim mi? İçinize yolculuğu başlatan nelerdi?
Küçüklüğümden beri hep içimde yolculuktaydım. Yalnızlığı çok severdim. Zengin bir ailenin çocuğu olsaydım filozof olurdum…
-Yalnızlığı seviyordum dediniz…Pekiyi çocukluğunuzdan beri hiç ayrılmadığınız bir arkadaşınız var mı?
Herkesle iyi geçinirdim. Ama çok yakın bir arkadaşım olmadı. Arkadaşlıklara bakın hemen hepsi menfaat odaklıdır. Aynı yerde hayata başlıyorsunuz siz ilerliyorsunuz ve zamanla kıskançlıklar başlıyor. Benim ruhsallığımla insanların ruhsallığı bir türlü bağdaşamadığı için belki yakın arkadaşlık kurmadım. Fakir bir ailenin çocuğu olarak zengin çocuklarla okudum. O dönemde en çok para kazandıran inşaat mühendisliğini okumayı tercih ettim. Ama mühendisliği severek yapmadım. Sevemedim…
-Zenginlik nedir fakirlik nedir sizce?
Öğrenci iken ben 10 lira, arkadaşlarım 100 lira harçlık alıyorsa zengin fakir farkı budur…Okul hayatım boyunca babamın bakkal dükkanında çalıştım. Bakkal diyoruz ama o dönemin iğneden ipliğe her şeyin satıldığı marketi gibiydi...(gülüşmeler)…Caddebostan’da şimdi Migros’un olduğu yere yakındı evimiz. Dükkanımız da oradaydı…
-Hayatınızın en zorlu dönemleri desem? Okuldan sonra hayat nasıl başladı sizin için?
Tansu Hanım’ın politika döneminde yaşadıklarımız en zorlu dönemdi. Ayrıca, Tansu Hanım ile 1967’de ABD’ye gidişimiz ve ilk dönemde yaşadıklarımız aklıma geliyor. Tansu Hanım’da 100 bende 200 dolar vardı. Tansu Hanım benden önce gitmişti. Bir ev bulmuş güzel bir ev ama eşyasız. Mobilya bankasına gitmiş. İkinci el eşya almış. Ev sahibi tabak çanak vermiş. Bir gittim şahane kurulu bir ev. Tansu Hanım “Yarın araba ve televizyon alacağız” dedi…Hiç paramız yok. “Sen aklını peynir ekmekle mi yedin”? diye sordum. Sabah gittik 750 dolara ayda 75 dolar 4 senelik krediyle pırıl pırıl bir araba aldık. Aynı gün ikinci el tv aldık. Karayolları personel müdürüyle tanışmış ben de mühendisim ya…Bana bir de iş bulmuş. Haftada 160 dolar alıyordum…İnanın haftalık mutfak alışverişine yalnızca 17 dolar ayırabiliyorduk. Çünkü borç ödüyorduk. Bir gün kaza yaptım. Arabadaki hasarı düzelttirecek hiç paramız olmadı. Ama 8 sene sonra ayrılırken en büyük ev bizimdi en büyük havuz bizimdi…
- Tansu Hanım’ın tekrar siyasete dönmesini ister misiniz? Nasıl geçiyor günleriniz?
Yok hayır…başbakanlığını istemem…aktif siyasete de girmesini istemem. Tansu Hanım da istemez.
Tansu Hanım torunu Cansu ile güzel günler geçiriyor…Kitaplarım konusunda da büyük desteğini alıyorum. Kitaplarımın her bölümünü önce Tansu Hanım’a okutuyor, görüşlerini alıyorum. Sonra yayına gönderiyorum.
-Tansu Hanım’ın başbakanlığı dönemini bugünkü bakış açınızla değerlendirdiğinizde nasıl görüyorsunuz?
Siyasetin tabanından gelmemiş bir kişi olarak Tansu Hanım’ın o dönem için başarılı olduğunu düşünüyorum…Bütün başbakanlar, örgütleriyle gelmiştir. Ekibiyle beraber siyaset basamaklarını çıkmıştır. Ama Tansu Hanım tek başınaydı. Bu açıdan baktığımızda o dönem için başarılı buluyorum. Bu coğrafyanın bir kadın başbakanı kabul etmesi bile o dönem için büyük başarı olarak görüyorum…Terör olaylarını önlemesi, Gümrük Birliği o dönemin başarılarıdır. O dönemde bugünkü kafayla olmayı çok isterdim.
TANSU HANIM KIZDI MI İYİ KIZAR!
-Eşinizin en çok hangi özelliğini beğenirsiniz? Hangi noktalarda uyumlu olduğunuzu düşünüyorsunuz?
Tansu Hanım’ın en çok yaşam enerjisine ve sevincine hayranım. Ve çok cesurdur. Kızdığı zaman iyi kızar (gülüşmeler)…Ne güzel ki her noktada uyumluyuz…Ortayı buluyoruz…
- Astrolojiyle aranız nasıl?
Ben başağım Tansu Hanım ikizler… bu kadar ilgiliyim.
-Evlilikte yarım asırı geçirmenin sırrı nedir?
Evlilikte en güzel davranışımız…Yanlışlarımız olduğunda affedersin, özür dilerim diyoruz. Özür dilerim dedikten sonra yapacak bir şey yoktur artık. Tansu Hanım ile her zaman etle tırnak gibiydik. Bazen “Ben senin soyadını da aldım niye böyle yapıyorsun? Türkiye’de hanımının soyadını alan tek kişiyim” diyorum. Şimdilerde ben bunu yaptım lütfen bunu kabul et diyebiliyorum (gülüşmeler)
MUTLU EDEREK MUTLU OLMAYI SEÇTİM
-Nasıl oldu bu soyadı konusu?
Babası soyadının devamını çok istiyormuş…Tansu Hanım bunu sorun etmiş…Ben o kadar önemsemiyordum. Soyadımı da sevmiyordum zaten. Çocukken herkes Özer ne uçuruyorsun? diye dalga geçerdi. Soyadımı sevseydim yapmazdım Çiller soyadı da daha iyi geldi (gülüşmeler)…Önceleri tuhaf geldi. Mutlu ederek mutlu olmayı seçtim.
-Zaman zaman baş başa romantik tatillere çıkar mısınız?
Çocuklarla, torunumuz Cansu ile hep birlikte tatile çıkıyoruz.
-Eşiniz en çok hangi yemeği sever? Ya siz en çok hangi yemeği seversiniz? Eşiniz yemek yapmayı sever mi? Size sık sık yemek yapar mı?
Tansu Hanım her türlü yemeği seviyor…Ben hamur işlerini çok seviyorum ama yemiyorum. Palamut ve lüferi seviyorum…Yemek konusunda kabiliyetim yok. Belki yumurta kırarım o her şeyi yapar…Amerika’da kadınbudu köfte bile yapıyordu.
-Son dönemde izlediğiniz ve etkilendiğiniz filmler hangileridir?
Önceden Tansu Hanım ile sinemaya gidiyorduk…Şimdi televizyondan izliyoruz…Maç izliyorum…Takımım kötüye gidiyorsa kapatıp yatıyorum…Ben Fenerbahçeliyim, Tansu Hanım GS’li
-Bir gününüzü anlatmak isterseniz?
Her sabah 06:30’da kalkıyorum. 5 gazete alıyorum. Dürüst olayım bir tanesinin tamamını diğerlerinin sadece 1. sayfasını okuyorum. Çalışmayı çok seviyorum. İş verin yutuyorum…Kitapları 3-4 ayda hazırlıyorum. Sonra üstünde çalışıyorum…İş yerine hiç gitmiyorum. Uzaktan takip ediyorum işleri. Facebook’a bakıyorum. Öğlenleri çok fazla bir şey yemiyorum. 1 saat uyuyorum…Maç varsa izliyorum takımım kaybediyorsa kapatıp yatıyorum. Veya film izliyorum en geç 21:00’de uyuyorum…
-Çocuklarınızı maneviyat konusunda nasıl büyüttünüz?
Önceden tipik gençlik neyse oydu. Şimdi yavaş yavaş işliyorum…Kitaplarımı veriyorum…Dua etmeyi biliyorlar.
-Mevlana’nın torunusunuz? Mevlana’nın hayatlarımıza yön verebildiğini söyleyebilir misiniz? Mevlana okullarda müfredata alınsa manevi yönü gelişmiş kuşak yetiştirmek konusunda etkili olur mu?
Yeni kuşağın Mevlana’nın farkında olduğuna inanıyorum. Keşke okullarımızda Mevlana zorunlu dersler arasına alınsa…
MUTLU DA OLDUM MUTSUZ DA AMA ŞİMDİ HUZURLUYUM
-Mutlu Huzurlu Başarılı olma sanatı isimli kitabınız var…Başarılı olduğunuzu biliyoruz…Mutlu ve huzurlu musunuz?
Ritm kanunu var ya… Hiçbir şey aynı gitmez…Kimse için kötü düşünmüyorum. Bırakın kötülüğü iyilik yapmak istiyorum. Kendimi akile yakın buluyorum. Ben bu aşamaya kavramların tanımlarıyla geldim. Mutluluğun tanımına gitmek gerek…Mutluluk sürdürülebilir değildir…Mutlu anlar vardır. Her an mutluysa insan çatlar patlar. Huzur sürdürülebilirdir. Vicdan yaradanın kullarının ruhuna yerleştirdiği muhasebe programıdır. Huzur, vicdanın harfiyen uygulanmasıyla yakalanır. İnsan kendisiyle sevgi saygı içindeyse huzuru yakalar…Mutluluk ise bir hedeftir. Hedefine ulaştıktan sonra bir anlamı yoktur…Mutlu anlarım mutsuz anlarım oldu oluyor...Şükür huzurluyum.
-İnsanlık aydınlanmayı nasıl yakalar? Günümüz insanı ruhundan özünden uzak yaşıyor? Yaşadığını sanıyor? Kendine, özüne dönmesi için neler önerirsiniz?
Kendini severek, özüne saygı duyarak. Yalan söylemek, hırsızlık ve kötü düşünceler bizi özümüzden uzaklaştırıyor. Evrimi biz yapıyoruz….İlahi adalet nedir? Sebep sonuç ilişkisi hepimiz için geçerli…Düşünce bile kötü olmamalı… Sen başlangıçta kötüysen sonuç kötü olur. İlk önce düşüncelerimiz temiz, berrak ve net olmalı…
-Siz hep inançlı mıydınız?
İnançsız olduğum bir dönem hiç olmadı. Ancak hep sorguluyordum. İlahi adalet nedir? Dua ediyoruz dualar nasıl gerçeğe dönüşüyor? Babaannemle hafta sonları beraber namaz kılardık. Babaannem hep dua et derdi. Dua ediyorum ediyorum ama derslerim iyiye gitmiyor derdim. “Oğlum dua da edeceksin ama çalışacaksın takdir Rab’den tedbir insandan” demişti. Maneviyatçılığa yönelmemin genetik bir yanı da olduğunu düşünüyorum. Seceremiz Hz. Ebu Bekir ile Mevlana’ya dayanıyor.
HAYATIM BOYUNCA HEP DUA ETTİM
-Kendinizi hangi boyutta tanımlıyorsunuz? Mühendislik eğitimi almış bir kişi olarak bu konulara eğiliminiz nasıl başladı?
Ben 3. boyutta görüyorum hani 11 boyut vardır ya…Ayaklarım hep yerde…Ben ezik bir insanım demiştim bir zamanlar…Eziklik sadece maddi eksiklikten kaynaklanmaz. Geçmişimde üzerimde ruhsal bir baskı olmuş ki kendimi ezik buluyorum demişim. Hayatım boyunca hep dua ettim. Yaşadığımız hayat bir epik hayat…hep dua ederdim…her zaman dualar da kabul olmuyordu elbet…Dua etmek insanı yaradana yaklaştırıyor… Politika ve yoğun iş hayatından sonra 2000 yılından itibaren alternatif tıbba merak saldım. Türkiye’nin ilk bio enerji kliniğini kurduğum zamanlarda ilgim başladı. Yaradılışımızın temelinde bio enformasyon ve rezonans olduğunu keşfettim. Tanrısal sistemin de temeli olan enformasyon rezonans konusunu araştırmaya başladım.
-Kitaplarınızda Tanrısal sistemi açıklıyorsunuz. Araştırmalarınızda nelerle karşılaştınız?
Ben Tanrısal sistemin bilimselliğini anlatıyorum. Bana soruyorlar niye Cern’e gitmiyorsunuz? Ben bilim adamı değilim. Ben ilim yapıyorum. Bilim dünya gerçeklerini araştırır. İlim ise tanrının gerçeklerini araştırır. Yeryüzünde dinlerin tarihi 2.500 senedir. Kainatın başlangıcı o büyük patlama 13.7 milyar seneye dayanıyor. Patlamadan 10 milyar sene sonra evrim ve dinler tarihi başlıyor. Bilim adamlarının karşı çıktığı dinler tanrısıdır. Ve ne güzel ki şimdi bilimsel araştırmalar da ilimin alanına girdi. Tanrısal sistemi araştırıyorlar. Bu evrenin bir tasarımcısı var…Kainatın başlangıcı başka evrim başkadır… Kainat büyük patlamayla oluşuyor. Big Bang sonrası parçacıklar, madde ve anti madde çıkıyor. Bir süre sonra anti madde ve tanrı parçacığının yok olduğu sanılıyor. Aslında tanrı parçaçığı ve anti madde kaybolmuyor maddenin içine girip maddeye form veriyor. Hepimiz yaradanın şekil verdiği parçalarıyız…
DİNSİZ BİR TOPLUM DÜŞÜNÜLEMEZ
Ateistler yalnızca evrim dönemini alıyor. Oysa kainatın başlangıcına bakmak gerekiyor. Ateistler aslında dinlere, dinin söylediğine karşı çıkıyorlar. Dinler olmasa üç semavi din olmasaydı kaos olurdu. Din bir düzenleme getirmiştir toplumlara...Allah korkusu verilmesi gerekiyordu o dönem…Dinsiz bir toplum düşünülemez. Din insanlığa bir format getirmiştir. Tanrının varlığını da genç nesillere anlatmamız gerek. Ben 75 yaşına gelmişim. Bundan sonra kitap yazmışım milyonlar satmış meşhur olmuşum umrumda değil. Ama ben yaradanın varlığına içten inandığım için bu alanla ilgilenmeye ve insanlara aktarmak istedim. Cern’deki araştırmalarla birlikte gençler de Tanrısal sistemle ilgilenmeye başladı. Bu çalışmalar inançlı nesiller kazandıracak.
-Bundan sonraki kitabınız ne olacak?
9. kitabım özlü sözler, anlamlı sözler üzerine olacak. Sözler birikti. Özellikle sosyal medyada 10 ve üzeri beğeni toplayan sözlerime yer vereceğim. Toplumun nabzı orada atıyor…
MUHTEŞEM KAİNATIN BİR TASARIMCISI VAR
“Tanrı Parçacığının Sırrı” adlı yeni kitabında, Özer Uçuran Çiller, “Yaradanın ne surette olduğunu sorgulamadan Yaradanı kurduğu tanrısal sistemi anlamamız gerekiyor…Kainatın oluşumu eformasyon rezonans sistemine dayanıyor. Yaradan bilimle açıklanamaz. Ama yaradanın sistemi bilimle açıklanabilir. Bu öyle bir sistem ki adeta Google gibi çalışıyor. Milyonlarca düşünce bile yaradanda kayıt altına alınıyor…7 evrensel yasadan biri olan sebep sonuç yasası ilahi adalet te bu sistemle gerçekleşiyor. Hep inançlıydım ama hep sorguluyordum… Kainatın oluşumu ilk patlamanın olduğu 13.7 milyar sene öncesine dayanıyor. Dinler tarihi ve evrim ise sadece 2.500 seneliktir. Bu muhteşem kainat evrimin başlangıcı değil tanrısal sistemin başlangıcı ilk patlamayla açıklanabilir…Muhteşem kainatımız bir tasarımcıya bir yaradana ait…
MAALESEF VURDUYMAZ DEĞİLİM, HEP DUYUYORUM
Maalesef ruhsal bir adamım vurdumduymaz olmak çok güzel bir şey ama maalesef ben vurdumduymaz değil hep duyuyorum…(gülüşmeler) Bugünkü kafamın olmasını isterdim…para sıkıntısını çok büyütmüşüm…bugünkü aklım olsaydı hiç aldırmazdım…
ATEİST FİZİKÇİ WHEELER BİLE TANRISAL SİSTEMİ BİLİMLE KABUL ETTİ…YÜCE BİR YARATICI VAR DEDİ…
Kara deliğin isim babası ateist fizikci Prof. John Wheeler, “Evrende Her Şey Tanrısal Enformasyonun Yönlendirdiği Enerjidir. Bu enformasyon da ilahi aklın eseridir. Bu sistem ancak tanrısal sistemle açıklanabilir” demiştir…
RÖPORTAJ:Şükran İLHAN(AKŞAM GAZETESİ PAZAR EKİ)
İlginizi Çekebilir