© Haber Caddesi 2021

BAŞKENTLERİN BAŞKENTİ...

Sabah erken çıktık yola, bu kez yolculuğumuz KYOTO… efsaneler şehri, Tokyo’un ilk başkenti, her taraf tarih kokuyor… Trenden Kyoto istasyonunda indiğimizde… ilk başvurduğumuz yer Turizm informaiton oldu, görevli bayandan ingilizce kyoto hakkında kısa bilgiler aldıktan sonra, gezeceğimiz yerleri gösteren bir de harita tutuşturdular elimize…

Uzun bir caddede ilerliyoruz, yine kalabalık, ama bu kez kalabalık turistlerden oluşuyor…Kyoto’da tarihi parka daha ilk adımımızı attığımızda karşımıza Geyikler çıktı, evet yanlış duymadınız geyikler, insanlara zarar vermesin diye boynuzları kesilmiş geyikler… ve hertarafta bir yazı, diyorki, geyiklere her tür yiyecek vermeyiniz… baktım orada geyik bisküvisi satıyorlar, hemen aldım bir tane, hayatımda ilk defa geyikler ile bu kadar yakındım…. öylesine sevimli hayvanlar ki anlatamam, insanlara çok alışmışlar, elimdeki bisküvileri yediler, hayvanın susamışlığı belliydi, elimdeki şişe suyundan avcuma su döktüm, inanın öylesine güzel içiyorlardı ki görülmeye değerdi… ama yolumuz uzundu…

Milli parkta ilerlemeye başladık derken karşımıza devasa bir budist tapınağı çıktı, bu arada özellikle belirteyim, tapınaklara girişler 500-1000 Japon yeni arasında değişiyor… Bu tapınaklar bana hiç yabancı gelmedi, internette o kadar çok resimlerini görmüştüm ki… ama gerçeklerini görmek çok farklıydı… Devasa Budist tapınağının içine doru ilerledik, büyük bir binanın içine girdiğimizde aman Allahım o da ne hayatımda bu kadar büyük bir budist heykeli görmemiştim, burasını internette sorgulayınca dünyanın en büyük budist tapınağı olduğunu öğrendim, budist heykelinin arkasını dolandığımda turistlerin alkış seslerine kafamı çevirdim, kalabalığa yaklaştığımda gördüm ki büyük bir tahta sütun bunun alt tarafı zayıf bir insanın geçebileceği boyutta oyulmuş, turistler bu sütünün içine giriyor, diğer tarafından çıkıyor tabi herkes değil, bazıları geçemeyince kendilerini zorlayarak bu kez geri çıkıyorlardı…. Sakura bahçesinden ayrıldıktan sonra yolumuza devam ettik, elimizdeki haritadan yolumuzu tayin ediyorduk, bir budist tapınağına daha rastladık, ama bu ufaktı, burayıda gezdikten sonra, ufakt sokaklarda geziniyorduk, yine geyikler etrafımızdaydı, ama işte asıl pişmanlığı o zaman yaşadım, milli parka girişte bir sürü bisküvi satıcısı vardı, orada geyikleri besledik, bitti, buralarda satıcı yok ama geyikler var, ve hayvanlarda aç elimizdeki Türkiye’deki dostlarımıza aldığımız ufak tefek hatıraları yemek için saldırıyorlar, tabi bu kez geyiklerle mücadele başladı…

Japonyanın her tarafından en ufak sokakta bile içecek otomatları var, burada ilk kez karşılaştım, Dondurma otomatları vardı… herkes dondurma alırken, ben değişik gördüğüm başka bir resmin üzerine dokundum, aşağı inen külahı açtığımda ise bir şok daha yaşadım, meyveli sulardan yapılmış kesmeşeker boyutunda buzlar vardı … eh artık kaderimizde ne varsa çekecektik…Yollar, yokuşlar, merdivenler hiç ama hiç bitmiyor, koskoca bir günü de burada bitirmiştik, ama o manzaralar görülmeye değerdi… zaten kyoto unicef tarafından dünya mirası olarak kabul edilmişti..

Kyoto bitermi elbette bitmez ama bir günde dolaşmak imkansızdı… ertesi günü kyotonun başka bir tarih kokan bölgesine gitmek üzere yine Osaka’ya döndük, bu kez akşam dışarı çıkamadık, çünkü çok yorulmuştuk, telefonumdan ne kadar yürüdüğümüze bir baktım ki, 24 bine yakın adım atmışız, yani 14 kilometre yol… el insaf… bu yaşta yine iyi dayanmışım diye düşündüm… Birde Altın tapınak varki görülmeye değer, ama bir sonraki yazıyı bekleyin derim…

 

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER